Sıkça Sorulan Sorular

Protezlerin hayat boyu kullanılması söz konusu değildir. Protezlere normal koşullarda beş yılda bir bazı işlemler uygulanması gerekir diye söylense de; şüphesiz bu süre hastaya göre değişkenlik gösterir. Protezlerin hayat boyu kullanılamamasının sebebi, canlı dokulardaki değişikliklerdir. Yıllar içinde protezlerin dokularla olan uyumu bozulur. Protezler bollaşır, düşmeye başlar, yemek yemek zorlaşır. Bunun protezlerle ilgisi yoktur. Tamamen canlı dokulardaki değişiklikler sonucudur. Bu durumda protezlerin içinin doldurulması, uyumu bozulan kaide maddesinin tümden değiştirilmesi ya da yeni bir protez yapılması gerekir. Bu konudaki kararı diş hekimi verecektir.

Tedavinin süresi diş eti hastalığının tipine şiddetine ve uygulanan tedaviye göre değişmektedir. Bu konuda doktorunuz sizi en doğru şekilde bilgilendirecektir. Tedavi bitiminden sonra düzenli aralıklarla kontroller hastalığın tekrarlamaması ve erken teşhisi açısından önemlidir.

Tedavinin ilk aşaması dişler üzerinde birikmiş ve hastalığa yol açan eklentilerin ve diş taşlarının özel aletlerle uzaklaştırılmasıdır. Ardından diş eti tedavisinin en önemli yardımcısı olan iyi ağız bakım alışkanlıklarının iyileştirilmesi için diş fırçalama ve ara yüz temizliği eğitimi verilir. Basit dişeti iltihabında (gingivitis) bu tedavi tek başına yeterli olabilmektedir. Daha şiddetli enfeksiyonlarda, iltihaplı, büyümüş veya çekilmiş diş etlerini, diş-diş eti arasında kemik erimesinde bağlı oluşan ‘cep’ denilen boşlukları ve kemik erimelerini tedavi etmek için, lokal anestezi altında yapılan ve eğer gerekliyse kemik grefleri ve membranlar gibi yardımcı biyomateryallerin veya hastanın kendisinden alınan kan ve dokuların kullanıldığı periodontal cerrahi işlemler uygulanır. Bazı durumlarda ise büyümüş diş etleri lazer gibi cihazlar ile ağrısız, kanamasız ve dikişsiz olarak uzaklaştırılabilmektedir. Tüm bu uygulamalar sonrasında hastalar dişeti sağlıklarının desteklemesi için belirli aralıklarla kontrol edilir.

Diş eti hastalıkları, kalp ve akciğer hastalıkları, diyabet ve erken doğum/düşük doğum ağırlığı gelişiminde önemli bir risk faktörüdür. Ayrıca bazı sistemik hastalıklar ve buna bağlı kullanılan ilaçlar da diş eti sağlığını etkiler.

Örneğin kontrol altında olmayan diyabet, dişeti hastalığının şiddetini artırmaktadır. Diğer taraftan dişeti hastalıkları da kan şekeri kontrolünü güçleştirmektedir. Periodontal hastalıklar kalp sağlığı açısından da önemlidir; ağız içi enfeksiyonu olan kişilerde kalp krizi görülme oranı, enfeksiyonu olmayan bireylere göre %25 daha fazladır. Ayrıca diş eti hastalıkları hamilelerde, erken doğum ve düşük doğum ağırlığı gibi sorunlara neden olabilmektedir.

Diş yüzeylerinde biriken mikrobiyal dental plak adı verilen yumuşak bakteri tabakası diş fırçası ve diş ipi ile yeterli şekilde temizlenemediğinde hastalık yapan bakteri türleri çoğalırlar. Bu bakterilerin ürettikleri maddeler diş etlerinde iltihaplanmaya ve dişlerin etrafını çevreleyen çene kemiğinin erimesine neden olurlar. Mikrobiyal dental plak uzaklaştırılmadığında sertleşerek diş taşına dönüşür ve diş taşı pürüzlü bir yapıya sahip olduğundan daha çok plak birikmesine neden olarak diş eti hastalığının ilerlemesini hızlandırır. Öte yandan sigara kullanımı, diyabet gibi hastalıklar ve genetik faktörler diş eti hastalığının oluşma riskini artıran faktörlerdir.

Diş eti hastalıkları, diş eti iltihabı ile başlar (gingivitis) ve tedavi edilmediği takdirde çene kemiklerinin eridiği, dişlerin sallanarak kaybedildiği şiddetli enfeksiyonlara (periodontisis) kadar ilerleyebilir. Diş eti hastalıklarının ilk belirtisi diş eti kanaması olup diş etlerinde büyüme, kızarıklık, çekilme gözlenebilir. Buna bağlı olarak dişlerin boylarında uzama, ağız kokusu, dişlerde yer değiştirme, dişlerin aralarında açılma ve sonuç olarak diş kaybı meydana gelebilir. Diş eti hastalığının en önemli ve ilk fark edilen belirtilerinden olan diş eti kanaması görüldüğü zaman mutlaka hekime başvurulmalıdır.

Sağlıklı diş etleri kendiliğinden ya da fırçalama/ diş ipi kullanımı sırasında kanamanın olmadığı, açık pembe renkli, sıkı kıvamlı, şiş olmayan, diş yüzeyinde bıçak sırtı gibi incelerek sonlanan bir görünüme sahiptir.

Porselen lamina vener tedavisi (sosyal medyada; yaprak porselen) olarak da adlandırılan bu tedavi, şekil bozukluğu veya renkleşme gibi estetik problemlere sahip olan ön dişlerin yalnızca ön yüzeylerinden minimum oranda aşındırma yapılarak, doğal diş görünümünü taklit eden ince bir porselen materyal ile kapatılması yoluyla gerçekleştirilir. Bu tedavinin uygulanabilmesi ve uzun ömürlü olabilmesi için hastanın diş etlerinin sağlıklı ve ağız hijyeninin oldukça iyi düzeyde olması gerekmektedir. Ayrıca hastanın ileri derecede diş sıkma veya tırnak yeme gibi alışkanlıklarının olmaması gereklidir. Bu tedavi ön dişleri arasında aralıklar bulunan, eski ve renkleşmiş ön dolgulara sahip olan, dişlerinde şekil bozukluğu veya aşınma bulunan bireylere uygulanabilmektedir.

Beyazlatma işlemi ofis tipi ve ev tipi olmak üzere iki yöntemle yapılmaktadır. Ofis tipi beyazlatma işleminde beyazlatıcı içerikli jeller hekim tarafından dişler üzerine uygulanır, gerekirse yüksek kuvvetli ışık cihazlarıyla aktive edilir. Bu işlem ortalama 30- 45 dakika sürmektedir ve dişlerin renginin açılma derecesine göre 2 veya 3 seans uygulanabilir. Ev tipi beyazlatma işleminde ev tipi beyazlatma ajanları hekim tarafından hazırlanan beyazlatma plağı ile birlikte hasta tarafından 1-2 hafta kullanılır. Beyazlatma işlemi mine yapısındaki renkli pigmentlerin uzaklaştırılması ile gerçekleştirilmekte olup, dişe herhangi bir zararı olmamaktadır.

Diş çürüklerinden korunmak için şekerli ve dişlerin üzerinde biriken gıdalardan, asitli içeceklerden uzak durulması peynir, ksilitollü sakız gibi ağız asiditesini düzenleyen, fındık, ceviz, fıstık gibi dişler üzerinde daha az kalıntılar bırakan sert gıdaların tüketilmesi gereklidir. Dişler günde en az iki defa florür içeren bir diş macunu ile fırçalanmalı, diş ipi ve gargara kullanımı ile ağız hijyeni desteklenmelidir. Yeni başlamış ve durdurulabilecek düzeyde olan çürüklerin tespiti için mutlaka 6 ayda bir diş hekimi kontrolü gereklidir.

Dişlerin mine dokusundaki ufak ve yeni başlamış olan çürükler ağız hijyeninin iyileştirilmesi, o bölgede gerçekleştirilen florür ve rezin infiltrasyonu (ICON) gibi remineralizasyon uygulamaları, tükürük ile düzenli olarak tüketilen süt ve süt ürünlerinden temin edilen kalsiyum ve fosfat mineralleri vasıtası ile durdurulabilmektedir. Ancak mine dokusunun altındaki dentin tabakasına doğru ilerleyen veya dentin tabakasını içeren çürükler geri döndürülemez. Bu durumlarda mutlaka çürük dokunun uzaklaştırılıp yerinin dolgu materyalleri ile doldurulması gereklidir.

Hareketli protezlerde hastaların protezlerine bir an önce alışabilmeleri için ilk günlerde devamlı kullanmaları gerekir. Fakat alıştıktan sonra geceleri çıkarılarak ıslak bir kağıt havluya sarmaları önerilir. Bu durum yumuşak dokuların dinlenmesini sağlar. Protezlerin geceleri çıkarılamayacağı özel durumlarda, hastaların yalnız kaldıkları zaman protezlerini çıkararak ağız dokularını dinlendirmeleri önerilir.

Sabit protezlerde ise yapılan protezler hep ağızda kalacaktır. Ancak sağlıklı bir ağız için, protezinizdeki besin artıklarını her yemekten sonra temizlemek gereklidir.

Protezler ağız ortamında az da olsa bazı seslerin telaffuzunda zorluklar gibi değişikliklere neden olabilir. Bu durumda yüksek sesle ve ayna karşısında okuma çalışması yapılmalı ve doğru telaffuz edilemeyen kelimeler tekrar edilerek normal hale getirilmeye çalışılmalıdır.

Protezlere alışmak biraz zaman isteyen bir konudur. Çok iyi yapılmış protezlerde bile bu durum kişiden kişiye değişen bir süreçtir. Bu süreçte hastaların ağızlarına ufak lokmalar alması ve başlangıçta ağızlarının her iki tarafına da lokmayı koyarak iki taraflı çiğnemelerinde yarar vardır. Protezlerin takıldığı ilk günlerde yumuşak yiyecekler yenmesi önerilir. Protezlerin vuran yerleri varsa bu bölgeler hekim tarafından düzeltilecektir.

TME hastalıkları, çene kemiğinden ses gelmesi, baş, kulak, çene ağrıları, kulakta çınlama, çiğneme problemi, ağız açmada zorluk çekme gibi semptomlarla kendini gösterir. Çene ekleminde görülen rahatsızlıklar; diş, yanak, dudak, tükürük bezleri, baş ve boyun kasları ve ligamentlerden oluşan sistemi etkiler.

Çene eklemi rahatsızlıklarında ilk olarak eklem rahatsızlığının nedeni ve çeşidi belirlenmekte ve buna göre bireye özel hazırlanan apareyler kullandırılmaktadır.

Çene eklemindeki sorunlar, farklı branşlardan hekimlerin ortaklaşa çalışmasını gerektiren bir hastalık grubudur. Çene eklemi bozukluklarının cerrahi tedavisi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi uzmanları tarafından yapılır.

CAD/CAM, bilgisayar destekli tasarım-bilgisayar destekli üretim anlamına gelmektedir. Yapılacak protez türüne karar verildikten sonra ağız içerisinde gerekli hazırlıkların tamamlanmasını takiben klasik ölçü işlemi yerine özel optik ağız içi kameralar yardımı ile dijital ölçüler alınır. Bu dijital ölçülerden elde edilen sanal modeller üzerinde protezin tasarımı tamamlanır ve tasarlanan protezin üretimi el değmeden kazıma cihazlarında veya 3D printer adı verilen cihazlar vasıtasıyla tamamlanır. Klasik ölçü işlemini ortadan kaldırması ve tüm işlemlerin dijital ortamda tamamlanması hata payını en aza indirir. Ayrıca tedavilerin tek seansta bitirilebilmesi en büyük avantajlarından birisidir. CAD/CAM teknolojisi kullanılarak kuron, köprü, porselen restorasyonlar, implant üstü protezler, total protezler gibi bir çok protez türü üretilebilmektedir.

İmplant üzerine yerleştirilen veya implantlar tarafından desteklenen sabit veya hareketli protez uygulamasıdır. Bu tip protezlerde destek alınan yapılar dişler yerine implantlar olur.

Hareketli protezler, bir veya birden fazla diş eksikliğinde, dişler ve dokular-damaklar tarafından desteklenen, hasta tarafından takılıp çıkartılabilen, eksik dişlerin yerini tutan protezlerdir.

Doğal dişlerin tamamının olmadığı vakalarda yapılan protezlere total protez denir. Bu tür protezler halk arasında takma diş olarak bilinir.

Bazı dişlerin var olduğu bazılarının da çekilmiş olduğu durumlarda yapılan takılıp çıkarılabilir protezlere bölümlü protez denir. Bu tip protezler, dişlere bağlanır ve kroşe denilen tellerle tutuculuk sağlarlar. Bu tür protezler halk arasında kancalı protez olarak bilinir. Tel tutucuların görüntüsünden rahatsız olan ve estetik olmadığını düşünen hastalara hassas bağlantılı protez adı verilen, tellerin görünmediği protezler de yapılabilir. Bu tür protezler halk arasında çıtçıtlı protez olarak bilinir.

Sabit protez uygulaması, eksik veya aşırı madde kaybına uğramış dişlerin, diş dokusuna ve rengine benzer malzemeler kullanılarak yerine konması işlemidir. Sabit protezler (kaplamalar) tek dişe (kuron) ya da birden fazla dişe bağlantılı (köprü) yapılabilir. Ölçü alınarak hazırlanır ve ağıza uyumu sağlanarak, dişin üzerinde sabit olarak kalacak şekilde yapıştırılır.

Ortodontik tedavi bittikten sonra dişlerinizin eski haline dönmemesi için dişlerinize pekiştirme tedavisi uygulamaktayız. Bu tedavide kullandığımız pekiştirme aygıtlarının kontrolü için tedavi sonrasında hastalarımızı belirli aralıklarla kontrol etmekteyiz.

Ortodontik tedavi hasta ile hekimin işbirliği içinde yürütülen ve sabır gerektiren ama zor olmayan bir tedavi şeklidir. Dişlerinize teller veya plaklar uygulandıktan sonra alışma süreciniz genellikle 3-7 gün arasında tamamlanmaktadır.

Ortodontik problemin zorluk derecesine göre tedavi genellikle 24 ay sürmektedir. Tedavi süresini etkileyen durumlar; problemin şiddeti, yüz ve çenelerin büyüme şekli, dişlerin, dişetinin ve çene kemiğinin sağlığı ayrıca hastaların tedaviye gösterdiği uyumdur.

Ortodontik tedavi gören hastalarda uygulanan tedavi şekli ve aygıtlarına göre 4-8 hafta arasında rutin ortodontik kontroller yapılmaktadır.

Ebeveynler tarafından çocuklarda bir diş problemi görülmese bile 7 yaşı geçmeden ortodontik muayene yapılması oluşabilecek problemlerin önüne geçmek açısından önemlidir. Erken teşhis sayesinde ortodontik tedavinin süresi ve maliyeti azalmaktadır.

Ortodontik tedavide kullanılan aygıtlar takıp çıkarılabilen veya dişlere yapıştırılan sabit aygıtlardır. Her hastaya planlanan tedavide bu aygıtlardan uygun olanı kullanılmaktadır. Diş telleri dişlere uygulanan sabit aygıtlardır, tedavide metal braketler veya porselen (estetik) braketler uygulanmaktadır. Tedavi olurken tellerinin görünmesini istemeyen hastalarımıza dişlerin arka yüzeyine yapıştırılan lingual braketler veya takıp çıkarılabilen şeffaf plaklar uygulanmaktadır.

Diş çapraşıklığı veya ayrıklığı gibi dişlere ait pozisyon problemleri ayrıca üst veya alt dişlerin birbiri ile kapanış problemleri diş destek dokuları ve genel sağlık durumu gözetilerek her yaşta tedavi edilebilmektedir. Çenelere ait iskelet problemlerinin varlığında erken yaşta çene ortopedisi tedavileri, geç kalınması durumunda ortognatik cerrahi ameliyatları ile birlikte yürütülen ortodontik tedaviler uygulanmaktadır. Çocuklarda olduğu gibi erişkinlerde ortodontik tedavi mümkündür.

İletişim kurulamayacak kadar küçük çocuklarda, özel bakım gereksinimi olan hastalarda (mental ya da fiziksel engelli hastalar, sistemik hastalığı bulunan hastalar), dental fobisi olan hastalarda diş tedavileri genel anestezi veya sedasyon altında yapılabilmektedir. Bu işlem, bir anestezi uzmanı ve çocuk diş hekimi tarafında ameliyathane koşullarında gerçekleştirilmektedir.

Süt dişleri düşme zamanı gelmeden kaybedildiğinde (çürük, travma gibi sebeplerle), yerine gelecek olan daimi diş sürünceye kadar, daimi dişin yerini korumak için uygulanan apareylerdir. Çocuğun yaşına, eksik olan dişlerin sayısına ve yerine göre kişiye özel olarak sabit ya da takıp-çıkartılabilen apareyler olarak tasarlanmaktadır.

Koruyucu dolgu olarak da bilinen fissür örtücüler, süt ve daimi azı dişlerin çiğneyici yüzeyindeki çukurcukların akıcı kıvamdaki bir dolgu maddesiyle örtülmesi işlemidir. Böylelikle, bu yüzeylerde gıda birikimi önlenir ve daha kolay fırçalanabilen yüzeyler elde edilerek çürüklerin oluşması engellenmiş olur.

Süt dişlerinin çocuklarda beslenme başta olmak üzere, konuşma ve daimi dişlerin yerlerini tutma gibi önemli rollerinin olduğu düşünüldüğünde, süt dişlerinde tedavi kesinlikle gereklidir. Tedavi edilmediği ya da tedaviye geç kalındığı durumlarda, çocuklarda uzun süren diş ağrıları, beslenme bozuklukları, kötü ağız kokusu, erken süt dişi çekimlerine bağlı ortodontik problemler görülebilmektedir.

Orta sertlikte, küçük başlıklı ve çocuğun fırçayı kavramasını kolaylaştıracak büyüklükte bir sapı olmalıdır.

Hekiminizin önerileri doğrultusunda iyi bir beslenme düzeni, ağız bakımı ve düzenli kontrollerle çocuklarda diş çürüğü oluşumu engellenebilir.

6yaşından küçük çocuklarda, bir ya da birden fazla sayıda çürük başlangıcı (beyaz opak lekeler), çürük, çürük sebebiyle çekilmiş diş bulunması EÇÇ olarak adlandırılmaktadır. Süt dişlerinin uzun süre ve sık aralıklarla şekerli gıdalara (anne sütü, inek sütü, bebek mamaları, meyve suları vb.) maruz kalması ve ağız hijyeninin yeterince sağlanmaması sonucunda oluşur.

İlk diş muayenesi ve sonrasındaki kontrolleri, ilk süt dişinin sürmesiyle birlikte başlamalıdır.

İlk süt dişi 6-12 ay arasında sürer ve 20tane süt dişinin tamamlanması 36.aya kadar devam eder. 6-8yaş arasında daimi dişler sürmeye başlar ve 12-13yaşa kadar daimi dişlerin tamamlanması devam eder.

Süt dişleri, yerini daimi dişler alıncaya kadar, çiğneme rolünü üstlenirler ve çocuğun beslenmesini sağlarlar. Bunun yanı sıra konuşma, harflerin doğru seslendirilmesi ve daimi dişler sürünceye kadar daimi dişlerin ağızdaki yerlerinin korunmasında da büyük öneme sahiptirler.

Ağız içinde oluşan yaralar; ağız hijyeninin kötü olması, diş, dolgu, ve protezlerin tahrişleri, demir eksikliği, b12 vitamini eksikliği, güneşe fazla maruz kalma gibi sebepleri olabilir. Bununla birlikte bazı ağız kanserleri özellikle erken evrelerde ağız içindeki diğer hastalıklardan ayırt edilmelidir.

Ağız ve diş sağlığımız için diş hekimine gidildiğinde sadece diş ve diş etlerinin değil, aynı zamanda ağız içinin (damak, dil, yanak, ve dudak bölgeleri olarak) bir bütün olarak ele alınması Sadece semptom oluşturan dişler değil tüm ağız sağlığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Diş hekimliğinde X-ışınları zararlı etki gösterme riski oldukça düşük ve yaşamımız içerisinde her gün doğal ve yapay kaynaklardan aldığımız radyasyon dozları ile kıyaslanabilir dozlardır. Sözgelimi panoramik radyograf çekiminde maruz kalınan radyasyon doz üç günde diğer kaynaklardan alınan dozdan daha azdır.

Sadece tanı ve tedaviye katkı sağlayacak durumlarda radyolojik tetkik istenir. X-ışınlarına maruziyetin azaltılması için kurşun önlük ve tiroid koruyucular kullanılmaktadır.

Diş hekimliğinde kullanılan radyografi cihazlarının yaydığı radyasyon miktarı çok düşük olup kurşun önlük kullanımı ile birlikte rahim bölgesine ulaşabilecek doz minimaldir. Bununla birlikte, özellikle hamileler veya hamilelik şüphesi olanlardan, acil tıbbi endikasyon ve doktor talebi dışında, mümkün olduğunca doğum sonrasına ertelenmektedir.

Hastalarımızın genel sağlık durumu, geçmiş ya da devam etmekte olan tedavileri, hamilelik ilaç kullanımı vb birçok konuyu içeren bilgiler genel sağlık ve diş sağlığının ve tedavilerinin birlikte yürütülebilmesi adına sizlerden istenecektir. Sorulan sorular doğru bir şekilde yanıtlanmalıdır. Kullandığınız ilaçlar, eski tedavileriniz varsa eski tetkik sonuçları ve röntgen görüntülerinizi yanınızda bulundurunuz.

 

Film çekimi öncesi baş ve boyun bölgesindeki tüm metal takılar (gözlük, işitme cihazı, toka, küpe, kolye, hızma, piercing gibi) çıkarılır. Varsa ağızda takıp çıkartılabilen (hareketli) tüm protezler çıkartılır.

Radyoloji Birimimizde hastalıkların tanısı ve izlenmesinde kullandığımız tıbbi görüntüleme cihazlarımız şunlardır:

 

  • Periapikal Radyografi
  • Isırtma (Bite-wing) Radyografisi
  • Okluzal radyografi
  • Panoramik Radyografi
  • TME Grafileri
  • Sefalometrik Grafiler
  • El – Bilek Grafileri
  • Sinüs Grafileri ve Diğer Kafa Radyografileri
  • Dental Volumetrik Tomografi
  • Ultrasonografi

Genel anestezi, hastaya damar içi ilaçlar ve bayıltıcı gaz verilerek narkoz halinin sağlandığı anestezi tipidir. Çoğunlukla korku ve endişeli hastalarda, mental retarde (zihinsel engelli) kişilerde ve lokal anestezinin yeterli olmadığı vakalarda tercih edilmektedir. Sedasyon ise hastaya sadece damar içi ilaçlar verilere uyur halin sağlandığı anestezidir. Sedasyonun uyuşturucu etkisi yoktur; dolayısıyla cerrahi yapılacak bölgenin uyuşması için hastalara ayrıca lokal anestezi de yapılmaktadır.

HAYIR, dişlerin kök uçlarında oluşan kistler eğer başlangıç aşamasındaysalar diş çekimine gerek kalmadan tedavileri yapılabilmektedir. Bunun için bu tip dişlere öncelikle kanal tedavisi uygulanmakta, daha sonra da lokal anestezi altında kök ucuna yapılan cerrahi müdahaleyle problem ortadan kaldırılarak dişin uzun süre ağızda kalması sağlanmaktadır.

Vücuttaki birçok rahatsızlığın başlangıç bulgularının ilk görüldüğü yerlerden biri ağız içidir. Dolayısıyla bu tip oluşumların takibi yapılmalı ve eğer ciddi bir rahatsızlık bulgusu varsa, gecikmeden tedavisine başlanmalıdır.

EVET, implant yapılırken en önemli kriter implantın kemikle kaynaşmasını engelleyecek sistemik bir rahatsızlığın bulunmaması ve implant yapılacak bölgede yeterli kemik desteğinin olmasıdır. Ancak sistemik yönden örnek vermek gerekirse diyabet (şeker hastalığı) gibi iyileşmeyi engelleyecek bir hastalık, eğer ilaçlarla kontrol altında tutuluyorsa, implant uygulanması bir engel oluşturmamaktadır. Hastanın implant yapılacak bölgede yeterli kemik miktarı yok ise ek cerrahi işlemler ile kemik ilavesi cerrahisi yapılması gerekmektedir.

Diş çekimi sonrasında yüksek ateş, durmayan kanama, kötü koku ve ağrılı kızarıklık ile şişkinlik şikâyetiniz varsa, diş çekiminden 4-5 gün geçmesine rağmen tükürükle karışan kan, şişlik ve ağız açmada zorlanma gibi şikâyetler halen devam ediyorsa, derhal doktorunuza başvurun.

İlgili bölge üzerine konan tampon 1 saat sıkıca ısırılmalıdır.Operasyonu takiben 3 saat bir şey yenilip içilmemeli (verilen ilaçlar hariç), 3 saatin bitimini takiben ilk gün sadece ılık ve yumuşak gıdalar tercih edilmeli (püre kıvamında). Çok sıcak, taneli, asitli, sert gıda tüketiminden uzak durulmalıdır.İlk 24 saat alkol ve sigara tüketilmemeli. Sigara, operasyon bölgesinde oluşan pıhtının bozulmasına ve yara bölgesinin iltihaplanmasına neden olabilir.Kanamanın 6 – 24 saat hafif bir sızıntı şeklinde sürmesi normal kabul edilmektedir. Biriken kan, tükürülmemeli yutulmalıdır. Ancak aşırı bir kanama varsa ya da belirtilen süre aşılmışsa kanama bölgesine tampon koyun, ısırın ve doktorunuza başvurunuz.Operasyonu takiben ağrı, yüzde şişlik, ciltte morarma, ağız açıklığında kısıtlılık gibi durumlar gözlenebilir. Bu durunlar ile karşılaşılması normaldir.

Çene cerrahisinin ortak çalıştığı ana bilim dallarından biri de ortodonti (eğri dişlerin düzeltilmesi)’dir. Gömülü kalmış, yani sürememiş dişlere cerrahi olarak müdahale yapılıp bir telle bağlanarak, olması gereken yere zaman içinde sürdürülmektedir.

Bu konuda bilimsel bir fikir birliği bulunmamaktadır. Tüm dişlerimizin öne doğru hareket etme eğilimi vardır. 20 yaş dişlerin sürmeye başlaması ile beraber Kesici dişler çapraşıklık şikayeti ile başvuran hastalarda; Ön dişlerde çapraşıklığa neden olduğu düşünülen 20 dişlerin çekilmesi ile dişlerin kendiliğinde yeninden geriye doğru hareket etmesi söz konusu değildir. Bunu düzeltmek için ortodontik tedavi planlanması gerekmektedir.

Çoğunlukla kısmen sürmüş olan 20 yaş dişleri rahatça temizlenemedikleri için kolayca çürüyebilmekte, ağızda kötü kokuya sebep olmaktadır. Bu şekildeki kısmen sürmüş dişlerin çekimi gerekmektedir. Tamamen kemik içinde kalıp süremeyen 20 yaş dişlerinde ise herhangi bir sıkıntıya sebep olmuyorsa ve çekimi etrafındaki dokulara zarar vereceği düşünülüyorsa doktoru tarafından kontrol altında tutulup gerek görülürse çekilmelidir.  Bazen tamamen kemik içerisinde kalan 20 yaş dişleri hemen yanlarında bulunan ikinci büyük azı dişinin köklerine yaslanarak o dişe zamanla zarar verebilmekte veya bazı durumlarda etraflarında kist oluşturabilmektedirler. Bu tip duruma yol açmaları halinde hemen çekilmeleri gerekmektedir.

Güncel bilimsel yayınlarda ileriki dönemde problem yaratması muhtemel tüm 20 yaş dişlerinin erken dönemde çekilmesi üzerine bir fikir birliği bulunmaktadır. Ağızda tamamen sürmüş durumdaki 20 yaş dişleri, rahatça temizlenebilir durumdaysa ve üzerlerinde herhangi bir derin çürük oluşumu yoksa çekilmelerine gerek yoktur. Ancak diş ipi ve fırçasıyla rahatça temizlenemeyen, üzerlerinde tedavi edilemeyecek durumda çürüğü olan ve yanağa ya da dile doğru sürüp kişinin istemsiz olarak yanağını, dilini ısırmasına yol açan 20 yaş dişlerinin çekilmeleri gerekmektedir.

Yirmi yaş dişleri diş dizisinin en arkasında yer alan, üçüncü büyük azı dişleridir. Genellikle yirmili yaşlarda süren bu dişler çoğu zaman çenedeki yer darlığı, sürme pozisyonundaki sapma veya ilgili bölgedeki kemik yoğunluğu gibi sebeplerle kısmen çıkmakta (sürmekte) veya çene kemiği içinde gömülü durumda kalmaktadır.

Çene, yüz ve ağız bölgesindeki sert ve yumuşak dokuların hastalıkları, yaralanmaları ve bozukluklarının teşhisini ve cerrahisini lokal anestezi, genel anestezi veya sedasyon anestezisi altında cerrahisi ve tedavisini gerçekleştiren bir bölümdür.

Dişin içerisinde bulunarak dişi besleyen, dişe canlılık veren pulpa dokusu iltihaplandığında yapılması gerekn kök-kanal tedavisi yapılmadığı taktirde, dişin içerisinde çoğalan bakteriler diş köklerine, oradan da çene kemiğine kadar yayılım gösterebilir. Tedavinin uygulanmadığı ileri durumlarda çene kemiğinde lezyonlar, dişte sallanma ve diş kayıpları meydana gelebilir.

Kök kanal tedavisi işlemi öncesinde uygulanan modern anestezi teknikleri sayesinde tamamen ağrısız bir işlemdir.

Uygulanan tedavinin özelliğine göre işlem sonrası birkaç günden birkaç haftaya kadar hafif düzeyli ağrı, dişin üzerine basmakta zorlanma görülmesi normaldir. Hastalara bu süre zarfından anti-enflamatuar etkili ağrı kesici kullanması önerilmektedir.

Yapılan araştırmalara göre endodonti uzmanı tarafından doğru yöntemler kullanılarak yapılmış kök-kanal tedavilerinin başarı oranı %98 olarak bulunmuştur.

Modern endodontinin getirmiş olduğu olanaklar sayesinde günümüzde kök-kanal tedavileri büyük oranda tek seansta bitirilmektedir. Yalnızca istisnai durumlarda birden fazla seans işlem uygulamak gerekmektedir.

Kanal tedavisinin yetersiz yapıldığı, üst dolgunun başarısız olduğu ya da dişe gelen darbeler sonucu dişte çatlak, kırık oluşması gibi durumlarda dişte yeniden enfeksiyon meydana gelebilir. Bu durumda eğer tedavi yenilenebilecekse, kanal tedavisi tekrarlanarak diş daha uzun süre ağızda tutulmaya çalışılır.

INTERNATIONAL PATIENT
Bize Ulaşın