Diş eti tedavisi, hastalığın şiddetine göre değişiklik gösterir ve birkaç aşamada uygulanır.
1. Diş taşı temizliği ve plak kontrolü: Tedavinin ilk aşaması, dişler üzerinde biriken diş taşlarının ve hastalığa yol açan plakların özel aletler yardımıyla temizlenmesidir. Bu işlem, diş eti iltihabının (gingivitis) hafif olduğu durumlarda tek başına yeterli olabilir.
2. Ağız hijyeni eğitimi: Tedavinin devamlılığı için hastalara doğru diş fırçalama ve ara yüz temizliği (diş ipi, arayüz fırçası) teknikleri öğretilir. Düzenli ve doğru ağız bakımı, diş eti hastalıklarının tekrarlamasını önlemek için çok önemlidir.
3. İlerlemiş vakalar için ileri tedavi yöntemleri:
• Derin temizlik (küretaj): Diş eti ceplerinde biriken bakterileri ve iltihaplı dokuyu temizlemek için uygulanır.
• Periodontal cerrahi: Daha ciddi vakalarda, diş-diş eti arasındaki ceplerin ve kemik kaybının tedavisi için cerrahi işlemler gerekebilir. Bu tedaviler sırasında kemik greftleri, membranlar veya hastanın kendi kanından elde edilen iyileştirici faktörler kullanılabilir.
• Lazer tedavisi: Büyümüş diş etleri veya iltihaplı dokular, lazer teknolojisi ile ağrısız, kanamasız ve dikişsiz bir şekilde uzaklaştırılabilir.
4. Kontrol ve takip: Tedavi sonrasında hastaların diş eti sağlığını koruyabilmesi için düzenli aralıklarla diş hekimi kontrollerine gitmeleri gereklidir. Bu kontroller, hastalığın tekrarlamasını önlemek ve erken müdahale sağlamak için önemlidir.
Kök kanal tedavisi, dişin iç kısmında bulunan ve pulpa olarak adlandırılan yumuşak dokunun (sinirler, kan damarları ve bağ dokusu) enfekte olması veya hasar görmesi durumunda uygulanan bir tedavi yöntemidir. Bu tedavi, dişin çekilmesini önleyerek doğal dişin korunmasını sağlar.
Diş protezleri, yaşam kalitenizi artırmak için önemli bir çözüm olsa da, ömür boyu kullanımları mümkün değildir. Protezlerin kullanım süresi;
Diş eti tedavisinin süresi, hastalığın tipi, şiddeti ve uygulanan tedavi yöntemine göre değişiklik gösterir. Hafif diş eti iltihaplarında (gingivitis), profesyonel diş taşı temizliği ve düzenli ağız bakımı ile birkaç hafta içinde iyileşme sağlanabilir. Ancak ilerlemiş diş eti hastalıklarında (periodontitis), derin diş taşı temizliği (küretaj), lazer tedavisi veya cerrahi işlemler gerekebilir ve bu tür tedaviler birkaç seans sürebilir.
Tedavi tamamlandıktan sonra, diş eti hastalıklarının tekrarlamaması ve erken teşhis için düzenli diş hekimi kontrolleri büyük önem taşır. Diş hekiminiz, hastalığınızın durumuna göre size en uygun tedavi süreci ve kontrol programını belirleyecektir
Tedavinin ilk aşaması dişler üzerinde birikmiş ve hastalığa yol açan eklentilerin ve diş taşlarının özel aletlerle uzaklaştırılmasıdır. Ardından diş eti tedavisinin en önemli yardımcısı olan iyi ağız bakım alışkanlıklarının iyileştirilmesi için diş fırçalama ve ara yüz temizliği eğitimi verilir. Basit dişeti iltihabında (gingivitis) bu tedavi tek başına yeterli olabilmektedir. Daha şiddetli enfeksiyonlarda, iltihaplı, büyümüş veya çekilmiş diş etlerini, diş-diş eti arasında kemik erimesinde bağlı oluşan ‘cep’ denilen boşlukları ve kemik erimelerini tedavi etmek için, lokal anestezi altında yapılan ve eğer gerekliyse kemik grefleri ve membranlar gibi yardımcı biyomateryallerin veya hastanın kendisinden alınan kan ve dokuların kullanıldığı periodontal cerrahi işlemler uygulanır. Bazı durumlarda ise büyümüş diş etleri lazer gibi cihazlar ile ağrısız, kanamasız ve dikişsiz olarak uzaklaştırılabilmektedir. Tüm bu uygulamalar sonrasında hastalar dişeti sağlıklarının desteklemesi için belirli aralıklarla kontrol edilir.
Evet, diş eti hastalıkları sadece ağız sağlığını değil, genel sağlığı da doğrudan etkileyebilir. Diş eti hastalıkları, kalp ve akciğer hastalıkları, diyabet, hamilelikte erken doğum ve düşük doğum ağırlığı gibi birçok sistemik sağlık problemiyle ilişkili önemli bir risk faktörüdür.
• Diyabet ve diş eti hastalıkları: Kontrol altında olmayan diyabet, diş eti hastalığının şiddetini artırabilir. Aynı zamanda, ilerlemiş diş eti hastalıkları da kan şekeri kontrolünü zorlaştırarak diyabetin yönetimini olumsuz etkileyebilir.
• Kalp sağlığı: Araştırmalar, diş eti hastalıkları olan bireylerde kalp krizi riskinin %25 daha yüksek olduğunu göstermektedir. Ağız içindeki enfeksiyonlar, kan dolaşımı yoluyla damar sağlığını etkileyerek kalp hastalıklarına yol açabilir.
• Hamilelik: Diş eti hastalıkları, hamile kadınlarda erken doğum ve düşük doğum ağırlığı riskini artırabilir. Ağız içindeki iltihaplanma, vücuttaki iltihap seviyelerini yükselterek bebeğin gelişimini olumsuz etkileyebilir.
• Diğer sistemik hastalıklar: Bağışıklık sistemini etkileyen bazı hastalıklar ve kullanılan ilaçlar, diş eti sağlığını bozabilir ve diş eti hastalıklarının daha hızlı ilerlemesine neden olabilir.
Bu nedenle, sadece diş ve diş eti sağlığını korumak için değil, genel sağlığın desteklenmesi için de düzenli diş hekimi kontrolleri ve iyi ağız hijyeni büyük önem taşır.
Diş eti hastalıklarının temel sebebi, mikrobiyal dental plak adı verilen bakteri tabakasının yeterince temizlenmemesidir. Plak zamanla sertleşerek diş taşına dönüşür ve diş etlerinde iltihaplanmaya, çene kemiğinde erimeye yol açabilir.
Diş eti hastalıklarını tetikleyen faktörler:
• Diş plağı ve diş taşı: Plak temizlenmediğinde sertleşerek diş eti hastalığını hızlandırır.
• Sigara kullanımı: Kan akışını azaltarak diş etlerini zayıflatır ve hastalık belirtilerini gizleyebilir.
• Diyabet ve sistemik hastalıklar: Bağışıklık sistemini zayıflatarak enfeksiyon riskini artırır.
• Genetik yatkınlık: Aile öyküsü olan kişilerde risk daha yüksektir.
• Stres: Bağışıklık sistemini zayıflatarak hastalığın ilerlemesini hızlandırabilir.
• Yetersiz ağız bakımı: Düzensiz diş fırçalama ve diş ipi kullanımı, diş eti problemlerine yol açar.
Diş eti sağlığını korumak için düzenli ağız bakımı, sigaradan kaçınma ve düzenli diş hekimi kontrolleri önemlidir.
Diş eti hastalıkları, başlangıçta diş eti iltihabı (gingivitis) olarak ortaya çıkar ve tedavi edilmezse çene kemiği erimesi, dişlerin sallanması ve diş kaybına yol açabilir.
Başlıca belirtiler:
• Diş eti kanaması (ilk ve en önemli belirti)
• Diş etlerinde kızarıklık, şişlik ve hassasiyet
• Diş eti çekilmesi ve diş köklerinin açığa çıkması
• Diş boylarının uzamış gibi görünmesi
• Ağız kokusu
• Dişlerde yer değiştirme, aralarının açılması ve sallanma
Diş eti hastalığının erken belirtilerinden biri olan diş eti kanaması fark edildiğinde, hastalık ilerlemeden diş hekimine başvurulması önemlidir. Erken teşhis, diş kaybını önlemede kritik rol oynar.
Sağlıklı diş etleri, kanama yapmayan, açık pembe renkli, sıkı kıvamlı ve şiş olmayan bir yapıya sahiptir. Dişlerin etrafını doğal bir şekilde sarar.
Sağlıklı diş etleri;
Diş etlerinde kızarıklık, şişlik veya kanama gibi belirtiler varsa, bu bir diş eti hastalığının erken habercisi olabilir. Bu tür durumlarda diş hekimine danışarak erken müdahale sağlanmalıdır.
Porselen lamina, ön dişlerde estetik ve fonksiyonel iyileştirme sağlamak amacıyla dişlerin ön yüzeyine yapıştırılan son derece ince porselen kaplamalardır. ‘Yaprak porselen’ olarak da bilinen bu estetik diş hekimliği uygulaması, doğal dişlerin formunu ve rengini koruyarak minimal diş aşındırması ile doğal ve çekici bir gülüş sunar.
Porselen Lamina Kimlere Uygulanabilir?
Porselen Lamina Kimlere Uygulanmaz?
Diş beyazlatma, zamanla renk değiştirmiş veya lekelenmiş dişlerinizi daha beyaz ve parlak hale getirerek size ışıltılı bir gülüş kazandıran popüler bir estetik diş hekimliği uygulamasıdır. Kliniğimizde, hem ofis tipi hem de ev tipi olmak üzere iki farklı diş beyazlatma yöntemi sunuyoruz.
Ofis Tipi Diş Beyazlatma;
Ev Tipi Diş Beyazlatma;
Diş Beyazlatma İşleminin Zararları;
Diş çürüklerinden korunmak, sağlıklı ve güzel bir gülümseme için hayati önem taşır. Doğru beslenme alışkanlıkları ve düzenli ağız hijyeni ile diş çürüklerini büyük ölçüde önleyebilirsiniz.
Diş çürüklerini önlemede etkili yöntemler;
İşte size etkili yöntemler:
Diş çürükleri, diş sağlığınızı tehdit eden yaygın bir sorundur. Ancak, erken evre diş çürükleri geri döndürülebilirken ilerlemiş diş çürükleri geri döndürülemez aşamadadırlar.
Erken Evre Diş Çürükleri (Mine Seviyesinde):
İlerlemiş Diş Çürükleri (Dentin Tabakasına Ulaşanlar):
Protezlerinizi 24 saat boyunca sürekli kullanıp kullanmamanız, kullandığınız protez türüne ve diş hekiminizin önerilerine bağlıdır. Kullanım sürelerini etkileyen durumlar;
Hareketli Protezler (Takıp Çıkarılabilen Protezler):
Sabit Protezler (Kuronlar, Köprüler, İmplant Üstü Sabit Protezler):
İmplant Üstü Hareketli Protezler:
Protez kullanımı, başlangıçta bazı seslerin telaffuzunda hafif değişikliklere neden olabilir. Bu geçici durumu aşmak için, yüksek sesle ve ayna karşısında okuma çalışmaları yapabilirsiniz. Özellikle telaffuz etmekte zorlandığınız kelimeleri tekrar ederek, konuşmanızı normale döndürebilirsiniz.
Protezlere alışmak kişiden kişiye değişen bir süreçtir ve zaman gerektirir. En iyi yapılan protezlerde bile başlangıçta hafif bir rahatsızlık hissi olabilir. Alışma sürecinde, hastaların küçük lokmalar alarak ve her iki tarafla dengeli çiğneyerek yemek yemeleri önerilir. İlk günlerde yumuşak gıdalar tüketmek uyum sürecini kolaylaştırır. Eğer protez belirli noktalarda vuruyorsa, bu şikayetinizi hekiminize iletmelisiniz.
Temporomandibular eklem (TME) rahatsızlıkları, çene ekleminden gelen sesler, baş, kulak ve çene bölgesinde ağrılar, kulak çınlaması, çiğneme sırasında yaşanan problemler ve ağız açmada kısıtlılık gibi çeşitli belirtilerle kendini gösterir. Bu rahatsızlıklar, çene eklemiyle birlikte, dişler, yanaklar, dudaklar, tükürük bezleri, baş ve boyun kasları gibi birbirine bağlı yapıları da etkileyebilir. TME rahatsızlıklarının tedavisinde öncelikle rahatsızlığın nedeni ve türü belirlenir. Ardından, hastaya özel olarak hazırlanan apareyler kullanılarak tedavi uygulanır. TME sorunları, farklı diş hekimliği branşlarının iş birliğini gerektiren bir durumdur. Cerrahi tedavi gerektiğinde ise Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi uzmanları devreye girer.
Dijital diş hekimliği, diş tedavilerinde bilgisayar destekli teknolojilerin kullanıldığı modern bir yaklaşımdır. CAD/CAM (Bilgisayar Destekli Tasarım – Bilgisayar Destekli Üretim) sistemi, protez yapım sürecini dijitalleştirerek daha hızlı, hassas ve konforlu bir tedavi süreci sunar.
Bu sistemde, yapılacak protez türüne karar verildikten sonra klasik ölçü alma yöntemi yerine, özel optik ağız içi kameralar ile dijital ölçüler alınır. Elde edilen sanal modeller üzerinden protezin tasarımı tamamlanır ve tasarlanan protez, el değmeden kazıma cihazlarında veya 3D yazıcılar (printer) kullanılarak üretilir. Bu yöntem, klasik ölçü işlemlerini ortadan kaldırarak hata payını en aza indirir ve hastalar için daha konforlu bir deneyim sağlar. Hastanemizde bu cihazlar son derece etkin bir biçimde kullanılmakta ve hastalarımıza konforlu tedavi olma imkanı verilmektedir.
CAD/CAM teknolojisi ile kuron, köprü, porselen restorasyonlar, implant üstü protezler ve total protezler gibi birçok protez türü üretilebilir. Ayrıca, tedavilerin tek seansta tamamlanabilmesi en büyük avantajlarından biridir.
İmplant üstü protezler, eksik dişlerin yerine çene kemiğine yerleştirilen titanyum implantlar üzerine yapılan protez uygulamalarıdır. Geleneksel protezlerden farklı olarak, bu protezler doğal dişler yerine implantlardan destek alır.
İmplant üstü protezler sabit ve hareketli olmak üzere iki türde uygulanabilir:
Bu protezler, çiğneme fonksiyonunu iyileştirir, kemik kaybını önler ve estetik bir görünüm sunar. İmplant üstü protezlerin uygulanabilmesi için yeterli kemik yoğunluğuna sahip olunması gereklidir ve tedavi süreci diş hekiminin detaylı değerlendirmesi sonucunda belirlenir.
Hareketli protezler, eksik dişlerin yerine geçen ve hasta tarafından takılıp çıkarılabilen protezlerdir. Dişler ve damak gibi ağız dokularından destek alarak fonksiyon görürler. Özellikle çok sayıda diş eksikliğinde veya tamamen dişsiz ağızlarda kullanılırlar.
Hareketli protezler iki ana gruba ayrılır:
1. Total (Tam) Protezler: Ağızdaki tüm doğal dişlerin kaybedildiği durumlarda uygulanır. Bu protezler tamamen damaktan destek alır ve halk arasında takma diş olarak bilinir.
2. Parsiyel (Bölümlü) Protezler: Ağızda bazı doğal dişlerin mevcut olduğu durumlarda yapılan, takılıp çıkarılabilen protezlerdir.
• Kancalı (Kroşeli) Protezler: Protez, doğal dişlere metal kroşeler (teller) ile tutunarak sabitlenir.
• Hassas Bağlantılı (Çıtçıtlı) Protezler: Tel tutucular yerine özel hassas bağlantılar kullanılarak daha estetik bir görünüm sunan protezlerdir. Halk arasında çıtçıtlı protez olarak bilinir.
Hareketli protezler, hastanın ağız yapısına ve ihtiyaçlarına göre özel olarak tasarlanır ve kullanım sürecinde belirli bir alışma dönemi gerektirir.
Sabit protez uygulaması, eksik veya aşırı madde kaybına uğramış dişlerin, diş dokusuna ve rengine uyumlu malzemeler kullanılarak kalıcı olarak yerine konması işlemidir. Bu protezler, diş hekimi tarafından özel yapıştırıcılar ile dişe sabitlenir ve hasta tarafından çıkarılamaz.
Sabit protezler iki ana gruba ayrılır:
1. Kuron (Kaplama): Tek bir dişin aşırı madde kaybı yaşadığı durumlarda dişi güçlendirmek ve estetik görünüm kazandırmak için yapılan protezdir.
2. Köprü: Bir veya birden fazla eksik dişin yerine konmasını sağlamak için komşu sağlam dişlerden destek alınarak yapılan protezdir.
Sabit protezler, ağızdan ölçü alınarak hastaya özel hazırlanır ve dişlere tam uyum sağlandıktan sonra sabitlenir. Doğal dişlere en yakın konforu sunarak hem çiğneme fonksiyonunu hem de estetiği geri kazandırır. Ancak uzun ömürlü kullanım için düzenli ağız hijyeni ve bakım gerektirir.
Ortodontik tedavi sonrası dişlerin eski haline dönme riski, pekiştirme tedavisi uygulanmadığı takdirde mevcuttur. Dişler, tedavi bittikten sonra bile hareket etmeye devam eder ve eski pozisyonlarına dönme eğilimindedir. Bu nedenle, ortodontist tarafından önerilen pekiştirme apareylerinin (retansiyon apareyleri) düzenli olarak kullanılması ve kontrollerin aksatılmaması önemlidir. Pekiştirme tedavisi, dişlerin yeni pozisyonlarında sabitlenmesine yardımcı olarak tedavi sonuçlarının kalıcı olmasını sağlar. Ayrıca 20’lik dişlerin çıkması, diş sıkma veya gıcırdatma gibi alışkanlıklar da dişlerin eski haline dönmesine neden olabilir.
Ortodontik tedavi, hasta ve hekimin işbirliği içinde yürüttüğü, sabır gerektiren ancak zorlayıcı olmayan bir süreçtir. Dişlere teller veya plaklar uygulandıktan sonra, hastaların bu yeni duruma alışma süreci genellikle 3 ila 7 gün arasında tamamlanır.
Ortodontik tedavi süresi, ortodontik problemin karmaşıklığına bağlı olarak genellikle 24 ay civarında sürer. Ancak, tedavi süresini etkileyen bazı önemli faktörler bulunmaktadır. Bunlar arasında problemin şiddeti, yüz ve çene kemiklerinin büyüme ve gelişim şekli, dişlerin, diş etlerinin ve çene kemiğinin genel sağlığı ile hastanın tedaviye gösterdiği uyum sayılabilir.
Diş teli tedavisi sürecinde kontrol sıklığı, tedavinin aşamasına ve bireysel ihtiyaçlara göre değişiklik gösterir. Genellikle, ilk aylarda aylık kontrollerle başlanır. Tedavi ilerledikçe ve dişler istenilen konuma yaklaştıkça, kontrol aralıkları 6-8 haftaya kadar uzayabilir. Ancak, bazı durumlarda, örneğin teller değiştirildiğinde veya yeni bir aşamaya geçildiğinde, daha sık kontroller gerekebilir. Ortodontistiniz, tedavi planınıza ve dişlerinizin durumuna göre size en uygun kontrol sıklığını belirleyecektir.
Çocuklarda herhangi bir diş problemi fark edilmese dahi, 7 yaşına kadar mutlaka bir ortodontist tarafından muayene edilmeleri, ileride ortaya çıkabilecek sorunların önüne geçilmesi açısından büyük önem taşır. Erken teşhis, ortodontik tedavinin hem süresini hem de maliyetini önemli ölçüde azaltabilir.
Diş teli tedavisinde kullanılan farklı türde apareyler vardır, bunlar;
Ortodontistiniz, dişlerinizin durumunu, tedavi hedeflerinizi ve bütçenizi değerlendirerek size en uygun seçeneği önerecektir.
Evet, ortodontik tedavi her yaşta yapılabilir. Çocukluk ve ergenlik döneminde diş ve çene yapısı daha esnek olduğu için tedavi daha hızlı sonuç verebilir. Ancak, yetişkinlerde de dişler hareket ettirilebilir ve ortodontik sorunlar düzeltilebilir. Yetişkinlerde tedavi süresi biraz daha uzun sürebilir ve bazı durumlarda ek tedaviler (örneğin, ortognatik cerrahi) gerekebilir. Önemli olan, diş ve diş eti sağlığının uygun olmasıdır.
Diş hekimi korkusu olan veya tedavi sırasında aşırı kaygılanan çocuklarda, küçük yaşta veya dezavantajlı zihin yapısında olduğu için tedaviye uyum sağlayamayan çocuklar için, tek seansta birden fazla diş tedavisi yapılması gereken durumlarda, acil müdahale gerektiren ve çocuğun iş birliği yapamadığı durumlarda, fiziksel engeli nedeniyle tedaviye uyum sağlayamayan çocuklar için ve lokal anesteziye alerjisi olan veya lokal anestezinin yetersiz kalacağı durumlarda genel anestezi veya sedasyon altında tedavi yapılabilmektedir.
Süt dişlerinin erken kaybı durumunda daimi dişlerin sürmesi için gerekli olan boşluğu koruyan apareylere “yer tutucu” denir. Bu apareyler, komşu dişlerin boşluğa kaymasını önleyerek daimi dişlerin doğru pozisyonda sürmesine yardımcı olur. Yer tutucular, diş çapraşıklıklarını, çiğneme sorunlarını ve konuşma bozukluklarını engellemek amacıyla kullanılır. Sabit veya hareketli olabilen yer tutucular, pedodontist tarafından çocuğun ağız yapısına uygun olarak belirlenir ve daimi diş sürene kadar ağızda kalır.
Çocuk diş hekimliğinde fissür örtücüler, azı dişlerinin çiğneme yüzeylerindeki derin oluk ve çukurları (fissürleri) kapatarak çürük oluşumunu önleyen koruyucu bir uygulamadır. Bu oluklar, diş fırçasının ulaşamadığı ve bakteri birikimine müsait bölgelerdir. Fissür örtücüler, bu bölgeleri ince bir tabaka ile kapatarak besin artıklarının ve bakterilerin birikmesini engeller ve diş minesini çürüğe karşı korur. Özellikle yeni sürmüş daimi azı dişlerinde ve çürük riski yüksek çocuklarda yaygın olarak kullanılan fissür örtücüler, ağrısız ve kolay bir işlemdir.
Süt dişleri, daimi dişlerin doğru pozisyonda sürmesi için rehberlik eder ve çiğneme, konuşma gibi önemli fonksiyonları yerine getirir. Tedavi edilmeyen süt dişi çürükleri, ağrı, enfeksiyon, beslenme sorunları ve daimi dişlerde çapraşıklık gibi ciddi problemlere yol açabilir. Ayrıca, süt dişlerindeki enfeksiyonlar genel sağlığı da olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, süt dişlerindeki çürüklerin erken teşhis ve tedavisi büyük önem taşır.
Çocuklar için uygun diş fırçası, çocuğun yaşına ve el becerisine uygun olarak seçilmelidir. Küçük başlı, yumuşak kıllı ve kolay tutulabilen bir diş fırçası idealdir. Fırça kıllarının yuvarlatılmış uçlu olması, diş etlerine zarar vermeden etkili temizlik sağlar.
Doğru ağız hijyeni alışkanlıkları, düzenli diş hekimi kontrolleri ve sağlıklı beslenme ile süt dişleri çürüklerden korunabilir. Özellikle şekerli ve asitli yiyecek ve içeceklerin tüketiminin sınırlandırılması, dişlerin düzenli olarak fırçalanması ve florürlü diş macunu kullanılması önemlidir. Ayrıca, fissür örtücü uygulamaları ve florür verniği gibi koruyucu tedaviler de süt dişi çürüklerini önlemede etkili yöntemlerdir.
Biberon çürüğü veya erken çocukluk çağı çürüğü (EÇÇ), bebeklerin ve küçük çocukların süt dişlerinde görülen hızlı ve şiddetli çürüklerdir. Genellikle gece boyunca veya uzun süre biberonla beslenme sırasında, özellikle süt, meyve suyu veya şekerli içeceklerin tüketimiyle oluşur. Bu tür içecekler, dişlerde bakteri üremesine ve asit oluşumuna neden olur, bu da diş minesini aşındırarak çürüklerin oluşmasına yol açar. Özellikle üst ön dişler bu durumdan daha fazla etkilenir.
Çocuklarda ilk diş muayenesi, ilk süt dişi çıktıktan sonra, ideal olarak 6 ay ile 1 yaş arasında yapılmalıdır. Çocuğun birinci dereceden bakımını gerçekleştiren kişi eğitilmelidir.
Dişlerin ağıza sürme ve değişme yaşları, çocukların büyüme ve gelişim süreçlerinde önemli bir yer tutar. Bu süreç, genel olarak iki aşamada gerçekleşir: süt dişleri dönemi ve kalıcı dişler dönemi.
Süt Dişleri Dönemi:
Kalıcı Dişler Dönemi:
Süt dişleri, çocukların ağız ve diş sağlığında geçici gibi görünseler de aslında kalıcı dişlerin sağlığı için çok önemlidir. Bir süt dişi erken kaybedilirse, diğer dişler boşluğa doğru kayabilir ve bu da kalıcı dişlerin düzgün çıkmasını engelleyebilir. Bu durum, çapraşıklık, çiğneme sorunları ve konuşma bozuklukları gibi sorunlara yol açabilir. Süt dişleri, çocuğun çene gelişiminde de rol oynar. Süt dişlerinin sağlıklı olması, çene kemiğinin ve kaslarının normal gelişimini sağlar.
Ağız içinde oluşan yaraların birçok farklı sebebi olabilir. Bunlardan bazıları şunlardır:
Ne Zaman Doktora Başvurmalısınız?
Ağız ve diş sağlığımız için diş hekimine gidildiğinde sadece diş ve diş etlerinin değil, aynı zamanda ağız içinin (damak, dil, yanak, ve dudak bölgeleri olarak) bir bütün olarak ele alınması Sadece semptom oluşturan dişler değil tüm ağız sağlığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Diş hekimliğinde X-ışınlarının zararlı etki oluşturma riski son derece düşüktür ve bu radyasyon dozları, günlük yaşamımızda doğal ve yapay kaynaklardan aldığımız radyasyon miktarlarıyla karşılaştırılabilir düzeydedir. Örneğin, panoramik radyografi çekildiğinde alınan radyasyon dozu, üç gün boyunca diğer kaynaklardan alınan toplam dozdan daha azdır.
Radyolojik tetkikler, yalnızca tanı ve tedaviye yardımcı olacak durumlarda talep edilir. X-ışınlarına maruziyetin azaltılması amacıyla, kurşun önlük ve tiroid koruyucular gibi koruyucu önlemler kullanılmaktadır.
Diş hekimliğinde kullanılan röntgen cihazlarının yaydığı radyasyon miktarı oldukça düşüktür ve kurşun önlük gibi koruyucu ekipmanlar kullanılarak rahim bölgesine ulaşabilecek radyasyon miktarı minimuma indirilir. Ancak, özellikle hamilelik veya hamilelik şüphesi olan hastalarımız için, acil tıbbi gereklilikler ve doktor onayı dışında, röntgen çekimleri mümkünse doğum sonrasına ertelenmektedir. Bu yaklaşım, hem anne hem de bebek sağlığını en üst düzeyde koruma amacını taşımaktadır.
Doktorunuzun sorduğu sorulara doğru ve eksiksiz cevaplar verin, genel sağlık durumunuz, kullandığınız ilaçlar, alerjileriniz ve geçirdiğiniz hastalıklar hakkında bilgi verin. Hamilelik şüpheniz varsa mutlaka doktorunuza bildirin.
Radyografi çekimi öncesinde baş ve boyun bölgesindeki tüm metal eşyaları (küpe, kolye, gözlük, toka, piercing vb.) varsa çıkarılabilir diş protezlerinizi de çıkarmalı radyoloji teknisyenin çekim esnasında vereceği talimatlara eksiksiz uymalısınız.
Radyoloji Kliniğimizde, hastalıkların tanı ve takibinde kullandığımız tıbbi görüntüleme cihazları şunlardır:
Genel anestezi, hastanın tamamen bilinçsiz hale getirildiği bir yöntemdir. Hasta, işlem sırasında hiçbir şey hissetmez ve hatırlamaz. Hasta, derin bir uyku halindedir ve dış uyaranlara karşı tamamen tepkisizdir. Uzun süreli veya karmaşık cerrahi işlemler, yoğun diş hekimi korkusu olan hastalar veya özel ihtiyaçları olan bireyler için tercih edilir.
Sedasyon, kısa süreli veya daha az karmaşık işlemler, anksiyete veya diş hekimi korkusu olan hastalar için uygundur.
Dişin kök ucunda kist oluşması durumunda, dişin her zaman çekilmesi gerekmez. Tedavi yaklaşımı, kistin büyüklüğü, konumu, hastanın semptomları ve genel sağlık durumu gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak değişir. Erken teşhis ve tedavi, dişin kurtarılma şansını artırır. Diş hekimi, hastanın durumunu değerlendirerek en uygun tedavi planını belirleyecektir. Diş kistleri ihmal edilmemesi gereken durumlardır. Bu yüzden en kısa sürede bir diş hekimine başvurulmalıdır.
Vücuttaki birçok rahatsızlığın ilk belirtileri genellikle ağız içinde ortaya çıkar. Ancak, dilde, yanakta, dilaltında veya damakta oluşan her şişlik ya da renk değişikliği, mutlaka tehlikeli bir hastalığın habercisi olmayabilir. Bu nedenle ağız içindeki değişikliklerin nedenini belirlemek için bir diş hekimi veya ağız cerrahına başvurmak önemlidir.
EVET, İmplant uygulamasında en önemli faktör, implantın kemikle kaynaşmasını engelleyecek bir sistemik hastalığın bulunmaması ve implantın yerleştirileceği bölgede yeterli kemik desteğinin olmasıdır. Örneğin, diyabet (şeker hastalığı) gibi iyileşmeyi zorlaştıran bir durum, eğer ilaçlarla kontrol altında tutuluyorsa, implant yapılmasına engel teşkil etmez. Eğer hastanın implant yapılacak bölgede yeterli kemik bulunmuyorsa, ek cerrahi işlemlerle kemik ilavesi yapılması gerekebilir. Doğru kararın alınabilmesi için; uzman hekim tarafından yapılacak detaylı bir muayene ve değerlendirme yapılması gereklidir.
Diş çekimi sonrasında; aşırı, kanama, şiddetli ağrı, şişlik, ateş, kötü ağız kokusu gibi şikayetleriniz ve diş çekimi üzerinden 4-5 gün geçmesine rağmen tükürükle karışan kan, şişlik ve ağız açmada zorlanma gibi şikâyetler halen devam ediyorsa, hemen doktorunuza başvurmalısınız.
Diş çekimi sonrası iyileşme sürecinin sorunsuz ilerlemesi için dikkat edilmesi gerekenler:
Sürmemiş dişlerin (gömülü dişler) her zaman çekilmesi gerekmez. Radyolojik görüntüleme (panoramik röntgen veya tomografi) ile dişin konumu ve çevre dokular incelenir. Hastanın semptomlarına ve potansiyel komplikasyon riskine bağlı olarak ortodontist ve çene cerrahının yapacağı konsültasyon neticesinde çekim ya da tedavi kararı alınır.
Her 20 yaş dişi ön dişlerde çapraşıklığa sebep olmaz. 20 yaş dişlerinin ön dişlerde çapraşıklığa neden olup olmaması;
Her 20 yaş dişi çapraşıklığa neden olmasa da, potansiyel riskleri nedeniyle düzenli olarak kontrol edilmeleri önemlidir.
20 yaş dişinizden şikayetiniz olmasa bile, bazı durumlarda çektirmek gerekebilir. Çünkü 20 yaş dişleri, ileride sorunlara yol açabilecek potansiyel riskler taşır.
Şikayetiniz olmasa bile 20 yaş dişlerinizi çektirmeyi düşünebileceğiniz durumlar:
20 yaş dişlerinizden şikayetiniz olmasa bile, potansiyel riskleri nedeniyle düzenli olarak kontrol ettirmeniz önemlidir. 20 yaş dişlerin çekimi ile ilgili en doğru kararı diş hekiminiz verecektir.
Günümüzdeki bilimsel yayınlar, ilerleyen dönemde sorun yaratma ihtimali olan tüm 20 yaş dişlerinin erken dönemde çekilmesi gerektiği konusunda ortak bir görüşe sahiptir. Ağızda tamamen sürmüş ve temizlenmesi kolay olan 20 yaş dişlerinin, üzerinde derin çürük oluşmadığı sürece çekilmesine gerek yoktur. Ancak, diş ipi ve fırça ile yeterince temizlenemeyen, tedavi edilemeyecek derecede çürümüş ve yanağa ya da dile doğru sürerek kişinin istemsizce yanağını ya da dilini ısırmasına neden olan 20 yaş dişlerinin çekilmesi gereklidir.
20 yaş dişleri, ağzın en arka kısmında yer alan ve genellikle 17-25 yaşları arasında çıkan üçüncü büyük azı dişleridir. Her bireyde dört adet 20 yaş dişi bulunur: üst çenede iki, alt çenede iki adet. Ancak bazı insanlarda çenedeki yer darlığı, çıkma (sürme) pozisyonundaki sapma veya ilgili bölgedeki kemik yoğunluğu gibi sebeplerle kısmen çıkmakta veya çene kemiği içinde gömülü durumda kalmaktadır.
Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, ağız, diş ve çene bölgesindeki hastalıkların, yaralanmaların ve bozuklukların teşhis ve cerrahi tedavisiyle ilgilenen diş hekimliği uzmanlık dalıdır. Bu dal, hem estetik hem de fonksiyonel sorunları çözmeyi amaçlar.
Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanlık Alanları
Kök kanal tedavisi, dişin iç kısmındaki pulpa dokusunun iltihaplanması veya enfekte olması durumunda uygulanan bir tedavi yöntemidir. Eğer gerekli olduğu halde kök kanal tedavisi yapılmazsa, enfeksiyon ilerleyerek dişin kök ucundaki kemiğe ve çevre dokulara yayılabilir. Bu durum, apse oluşumuna, şiddetli ağrıya, şişliğe ve hatta diş kaybına yol açabilir. Ayrıca, enfeksiyonun çene kemiğine yayılması, daha ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Bu nedenle, kök kanal tedavisi gerektiren durumlarda, tedavinin geciktirilmemesi önemlidir.
Kök kanal tedavisi, modern diş hekimliğinde kullanılan gelişmiş anestezi teknikleri sayesinde genellikle ağrısız bir işlemdir. Tedavi öncesinde uygulanan lokal anestezi, işlem yapılacak bölgeyi tamamen uyuşturarak hastanın herhangi bir ağrı hissetmesini engeller.
Kök kanal tedavisi sonrasında hafif bir ağrı veya hassasiyet görülmesi normaldir. Bu durum, tedavi edilen dişin çevresindeki dokuların iyileşme sürecinden kaynaklanır. Ağrı genellikle kısa bir süre içerisinde kendiliğinden geçer ve diş hekiminizin önerdiği ağrı kesicilerle kontrol altına alınabilir. Ancak, şiddetli veya uzun süren ağrı olması durumunda diş hekimine başvurmak önemlidir.
Kanal tedavisi, doğru uygulandığında oldukça başarılı bir tedavi yöntemidir. Yapılan araştırmalara göre; modern endodonti teknikleri ve gelişmiş ekipmanlar sayesinde, endodonti uzmanı tarafından doğru yöntemler kullanılarak yapılmış kök-kanal tedavilerinin başarı oranı %98 olarak bulunmuştur.
Günümüzde, modern endodonti alanındaki gelişmeler sayesinde kök kanal tedavileri genellikle tek seansta tamamlanmaktadır. Ancak, bazı özel durumlarda birden fazla seans uygulaması gerekebilir
Kanal tedavisi tekrarı, tedavi edilen dişte yeni bir enfeksiyon oluşumu, kanal dolgusunun yetersizliği, dişin kırılması veya çatlaması, yeni çürük oluşumu ve anatomik problemler gibi çeşitli nedenlerle bazı vakalarda gerekebilir